kutsal inek

Acımızın anlamı yalnızca bize ait

November 26, 2020 Ayşe Aslı Bozdağ Season 2 Episode 8
Acımızın anlamı yalnızca bize ait
kutsal inek
More Info
kutsal inek
Acımızın anlamı yalnızca bize ait
Nov 26, 2020 Season 2 Episode 8
Ayşe Aslı Bozdağ

Acımız bizimdir, makyajımıza özgüdür. Kimse bir başkasının acısını diğerinin bildiği şekilde anlayamaz. Acımızın anlamı yalnızca bize aittir. Bunun üzerinde biraz düşünmeye ve bunu kabul etmek için biraz cesarete ihtiyacın var ama anlamı bulmak bilgelik, bilgelik ise cesaret gerektirir.
Acıyı inkâr etmek kör bir insanın gözlerimle görüyorum demesi gibidir. 
İnsan olmanın reçetesinde acı büyük harfler ile yazılıdır. Acı yaşanılanları ancak kabul edersek üzerimizdeki etkisini azaltacaktır. İnsan hayatı bir gizem saklar. Bu maalesef acının içinden geçer ve bil ki acı diye çektiklerinin içinden büyürsün. 
Pek çok din, insanların hayatı zor ve acı verici olarak kabul etmesini bekler ve öbür dünyada da ödüller olacaktır. İnsanlardan hayatın acımasızlığı ile baş etmeleri, iyi olmaları ve ödüllerini beklemeleri beklenir. Bazılarında ise tekrar geliş ve dersler vardır. Öyle ki Hristiyanlıkta bulunan haç sembolünün aslında acı ve aşk, yaşam ve ölüm paradoksunu simgelediğini söyleyen bir hayli araştırmacı bulunur. Bunlar yaşamın doğasında var olan acının başka bir kanıtıdır.

Show Notes Transcript

Acımız bizimdir, makyajımıza özgüdür. Kimse bir başkasının acısını diğerinin bildiği şekilde anlayamaz. Acımızın anlamı yalnızca bize aittir. Bunun üzerinde biraz düşünmeye ve bunu kabul etmek için biraz cesarete ihtiyacın var ama anlamı bulmak bilgelik, bilgelik ise cesaret gerektirir.
Acıyı inkâr etmek kör bir insanın gözlerimle görüyorum demesi gibidir. 
İnsan olmanın reçetesinde acı büyük harfler ile yazılıdır. Acı yaşanılanları ancak kabul edersek üzerimizdeki etkisini azaltacaktır. İnsan hayatı bir gizem saklar. Bu maalesef acının içinden geçer ve bil ki acı diye çektiklerinin içinden büyürsün. 
Pek çok din, insanların hayatı zor ve acı verici olarak kabul etmesini bekler ve öbür dünyada da ödüller olacaktır. İnsanlardan hayatın acımasızlığı ile baş etmeleri, iyi olmaları ve ödüllerini beklemeleri beklenir. Bazılarında ise tekrar geliş ve dersler vardır. Öyle ki Hristiyanlıkta bulunan haç sembolünün aslında acı ve aşk, yaşam ve ölüm paradoksunu simgelediğini söyleyen bir hayli araştırmacı bulunur. Bunlar yaşamın doğasında var olan acının başka bir kanıtıdır.

 

 

 

 

Acımızın anlamı yalnızca bize ait

 

 

 

“Acı vardır.”

Gautama Buddha 

 

 

Mutluluk arayışı kendi kendini bozan bir yanıltıcı değerdir; kültürleri ve toplulukları uzun zamandır meşgul eden zehirli bir birim. Nitekim mutluluk insanın kendisini fark etmesi, taşı yontarken deneyimleri ile erdem kırıntılarını toplaması ve kendini geliştirmesi ile tanımlanmadığı vakit, aslında medeniyet ve toplum anlamında da bizi sekteye uğratmıştır. 

Medeniyet Parthenon'un veya Floransa'daki Duomo'nun güzelliği meselesi değildir. Ayinler ve ritüellerinden, Platonik ve Kantçı fikirlerin parlaklığından, renkli Hollywood filmlerinden, zamanında koşan uçaklardan, icatlardan ve arka planda bir Mozart sonatından daha fazlasıdır. Medeniyet kolektif bir erdem silsilesidir. 

İnsanlar hayatta kalmak için sürekli olarak dünyalarını inşa etmek ve yeniden inşa etmek zorundadır; insan olmak ve insan olarak kalmak için. Bunun için ise kaygı ve üretme isteği insan varoluşunun iki kutbu olabilir. Başka bir deyiş ile bir yaşam ve ölüm meselesidir. Yaşam ve ölümü içselleştirme medeniyetlerin yaşayacağı ömrü belirler. 

Yaşamak acı çekmekten kaçınmak anlamına gelmez; aslında gerekli ve gerçek nedenlerle acı çekmek demektir. Hayatı yaşamak istiyorsak acının nasıl çekileceğini öğrenebiliriz. Acılarımızın hangi arzularımıza eş düştüğünü incelemek ile başlayabiliriz. Yaşamı irdeleyebiliriz.

Yaşamak ne anlama geliyor? Doğal olarak bu cevap herkes için farklı. Yemek yemek, su içmek barınma ve kıyafet gibi temel ihtiyaçlarımız var. Maslow'un hiyerarşisini hatırlıyorsanız, psikolojik ihtiyaçlar ve kişinin kendi kendini gerçekleştirme ihtiyaçları bunlardan sonra geliyorlar ve ne yazık ki bunlardan öncekiler yüksek düzeyde acı içeriyorlar. 

Acıyı inkâr etmek kör bir insanın görüyorum demesi gibidir. 

 İnsan olmanın reçetesinde acı büyük harfler ile yazılıdır. Acı yaşanılanları ancak kabul edersek üzerimizdeki etkisini azaltacaktır. İnsan hayatı bir gizem saklar. Bu maalesef acının içinden geçer. Bil ki acı diye çektiklerinin içinden büyüyorsun. 

Altta yatan bir düzen, var olan her şeyi yaratmak ve yenilemek için baskı uygulayan akıllı veya yaratıcı bir süreç olduğuna inanıyoruz. Ayrıca daha derin, ruhani bir şey de var. Bu bizi kelimelerin yetersiz olduğu noktaya yaklaştırıyor. Bu noktada sanata güvenebilirsin ve kendini şiir veya müzik yoluyla ifade edebilirsin. Sanatsal yaratıcılık, sınırlı aklın sınırlarının ötesinde, doğrudan kendini gösteren yaşamın zekasını kesinlikle ifade edebilir.

İnsanın evrimsel gelişimi muhtemelen hiç bitmedi, ancak binlerce yıl ileride devam edebilir. Kişinin en derin hayallerinin gerçekleşmesi yoluyla, her insan kendi hayatını son derece yaratıcı bir şekilde ortaya çıkarabilir ve böylece insanlığın büyük gelişim projesine katkıda bulunabilir. Fakat insan kişisel olarak büyüdükçe insanlığın gelişimine katkıda bulunduğumuz fikri, kişisel gelişimin çok hantal olduğu gerçeğini daha makul gösteriyor.

         Kişisel olarak gelişim aslında acıların halı altına süpürülmemesi anlamına geliyor. 

Her insan doğum denen travmatik yaşam olayından geçtikleri andan itibaren acı çekecektir. Bedenlerimiz ve zihinlerimiz kırılgandır. Uzun bir hayat yaşayacak kadar şanslıysak, zihinsel ve fiziksel yaralar ve morluklar biriktiririz. Acının yokluğu, mükemmel bir şans olarak kabul edilebilir.  Fakat acı dönüştürülmek için oradadır.  Budizm’in dört asil öğretisinin başında gelen budur. “Acı vardır ve varoluş acıdır.” İşte meditasyon tam da bunun üzerine yapılır ki acıyı kabul ederek kendimizi devşirebilelim.  

Pek çok din, insanların hayatı zor ve acı verici olarak kabul etmesini bekler ve öbür dünyada da ödüller olacaktır. İnsanlardan hayatın acımasızlığı ile baş etmeleri, iyi olmaları ve ödüllerini beklemeleri beklenir. Bazılarında ise tekrar geliş ve dersler vardır. Öyle ki Hristiyanlıkta bulunan haç sembolünün aslında acı ve aşk, yaşam ve ölüm paradoksunu simgelediğini söyleyen bir hayli araştırmacı bulunur. Bunlar yaşamın doğasında var olan acının başka bir kanıtıdır.

Fiziksel yaralanma ve patolojik hastalıkta, özlem ve depresyona kadar birçok farklı şekilde acı çekmemize rağmen yine de yaşamak için başa çıkma mekanizmalarımız var. Bu mekanizmalar bazen bilinçsizce bazen doğal, bazen refleks veya kültürel olabilir. Bağışıklık sistemimiz neredeyse her gün hayatımızı kurtarır, zihnimiz zihinsel ıstırabı bölümlere ayırmada ustalaşır. Bedenimizi ve zihnimizi düzeltmek için ilaç, alkol, egzersiz ve ritüellere baş vururuz. Herkesin yolu farklıdır. 

Tıp biliminin mevcut olmadığı zamanlarda ve yerlerde, bizim için kolayca tedavi edilebilen hastalıklar çok büyük miktarda ıstıraba neden olmuştur. Diş hekimliğinin yaygın bir uygulama haline gelmesinden önceki binlerce yılda, inatçı diş ağrıları insanların umutsuzluk içinde kendilerini öldürmelerine neden olmuştur. Acı, fiziksel acı, ölüm ve kayıpla gelebilir. Bu biçimlerin her biri, diğerleriyle birlikte, incelikli ve özeldir. Acı çekmeye verdiğimiz anlam onu dönüştürerek ruhsal fayda bulabilmemize bağlıdır.

Acımız bizimdir, makyajımıza özgüdür. Kimse bir başkasının acısını diğerinin bildiği şekilde anlayamaz. Acımızın anlamı yalnızca bize aittir. Bunun üzerinde biraz düşünmeye ve bunu kabul etmek için biraz cesarete ihtiyacın var ama anlamı bulmak bilgelik, bilgelik ise cesaret gerektirir.