Umurcan Gago ile Yatırım Kazançlarında Vergileme

2024 - 8: Girişim Sermayesi Yatırım Fonlarından Elde Edilen Kazançların Vergilendirilmesi ve Kedi/Klima Vergisi

pwcturkey Season 2 Episode 8

Türkiye’de kurulu Girişim Sermayesi Yatırım Fonlarından elde edilen kazançların vergilendirilmesinde ne gibi avantajlar var?

“Umurcan Gago ile yatırım kazançlarında vergileme-2024”


Türkiye’de kurulu Girişim Sermayesi Yatırım Fonlarından elde edilen kazançların vergilendirilmesinde ne gibi avantajlar var?


EPISODE 8 – Girişim sermayesi yatırım fonlarından elde edilen kazançların vergilendirilmesi ve Kedi/Klima Vergisi


2024 Şubat ayında yapılan bu kayıtta, genel bilgi vermek amacıyla ve kayıt tarihi itibariyle yürürlükte olan kural, oran ve tutarları dikkate alıyoruz. Bu podcasti dinlediğiniz tarihe dek mevzuatta veya mevzuatın yorumunda değişiklikler olmuş olabilir. Vergisel pozisyonunuzu salt bu podcaste dayanarak değil vergi danışmanınıza başvurarak belirlemenizi önemle tavsiye ederiz. Bu podcast’e dayanılarak tesis edilen işlemlere ilişkin olarak PwC, ortakları veya çalışanlarına herhangi bir sorumluluk atfedilemez.


Merhabalar,


Ben PwC Türkiye ortaklarından Umurcan Gago.


Yatırımlarını finansal varlıklarda değerlendiren ve herhangi bir nedenle uykusuzluk sorunu çeken dinleyicilerimiz için hazırladığımız bu podcast serimizde Türkiye’de yerleşik gerçek kişilerin finansal yatırım araçlarından elde ettikleri gelir ve kazançların vergilendirilmesini ele alıyoruz. 


Bu bölümde son dönemde nitelikli yatırımcıların en gözde yatırım araçlarından biri haline gelen, Girişim Sermayesi Yatırım Fonlarından elde edilen kazançların vergilendirilmesini ele alıyoruz. Ama önce, her zamanki gibi kısa bir vergi tarihi hikayemiz olacak.


Efendim bu seride konuştuğumuz gelir vergilemesi, insanlık tarihi boyunca ‘ilk ve en yaygın vergi türü’ olagelmiş bir vergi, değil aslında. Hatta, emlak, gümrük ve satış vergileri gibi vergi türlerine göre çok daha yeni, toplam vergi gelirleri içinde çok daha az pay tutmuş olan bir vergi türü.

Ama ben bugün sizinle iyi bir vergi sisteminin reçetesini paylaşmak istiyorum. Bunun için 4 tane malzeme kullanıyoruz. Biraz italyan makarna hamurundaki durum buğdayı, tuz, yumurta ve zeytinyağı dörtlemesi gibisinden düşünebilirsiniz. Bir tanesi eksik olsa veya kalitesi kötü olsa, olmaz ya, işte o hesap. 

Efendim öncelikle verginin, mükellefin ödeme gücüne göre olması lazım ki, adil kabul edilsin. İkincisi, çok fazla uyuşmazlık yaratmaması için matrahın kolay ölçülebilir ve doğrulanabilir olması lazım. Üçüncüsü, bireylerin mülkiyet ve kişisel haklarına mümkün mertebe az müdahale ediyor olmalı. Ve dördüncüsü, kolay tahsil edilebilir olmalı, yani kolay uygulanabilir olmalı. Başka bir deyişle etkin ve efektif olmalı. İşte bu 4 malzemeden biri bile eksik olsa o vergi mayası tutmuyor efendim. O nedenle tarih boyu, vergi sistemi meselesine kafa yoranlar bu 4lü reçetenin peşinde koşmuşlar. Bu koşuda da zaman zaman çok ilginç denemeler ortaya çıkmış. Gelin size birkaç ilginç örnek vereyim:

Efendim, dünyanın çeşitli yerlerinde ve çeşitli zamanlarda “Köpek Vergisi” diye bir vergiyi uygulamaya kalkanlar olmuş. 1890’larda Birleşik Krallık Yeni Zelanda’nın Hokianga bölgesinde her köpek başına yarım kron vergi koymuş. Bunun üzerine, Maoriler "Köpeklere vergi uygulanırsa bir gün sıra insanlara da gelir" kehanetinde bulunan kabile liderleri Hone Toia’nın öncülüğünde ayaklanmışlar ve Köpek Vergisi Savaşı başlamış. 

Bir diğer Köpek Vergisi örneği için Afrikaya uzanıyoruz. 1922 yılında bugünkü adıyla Namibya’da yaşayan Bondelswarts kabilesi, Almanya kontrolündeki Güney Afrika’nın getirdiği, ‘köpek vergisi’ne isyan ediyor ve silahlı direnişe geçiyor. Bunun üzerine, Günay Afrika bir uçak gönderip Bondelswarts kabilesini bombalıyor. 100 ölü, 468 yaralı. O zaman da Milletler Cemiyetine orantısız güç kullanımı gerekçesi ile şikayetler oluyor. Ama bir sonuç alınamıyor.

Köpek Vergisi muhtemelen sırf Maorilerin ve Bondelswarts’ların köpeklere sevgilerinden değil, bu 4lü reçetedeki hemen hiçbir unsuru pek sağlamadığından oldukça başarısız bir uygulama olmuş. Şöyle gözünüzde bir an canlandırın mesela. İstanbul’da Kedi Vergisi diye bir vergi gelse ne olur. Eh hayatta olmaz değil mi? İşte bu da öyle.

Bir başka örnek, 1660’larda İngiliz Parlamentosunun getirdiği ‘Ocak Vergisi’ olmuş. Her hanedeki ocak/şömine başına 2 şilin vergi getirilmiş. Ödeme gücü açısından fahiş değil. Matrah da gayet belli. Ama bireylerin mülkiyet ve kişisel haklarına çok ciddi bir müdahale gerektiriyor. Neden? Çünkü vergi denetçilerinin – ki ‘baca vergicisi’ deniyor bunlara - kapı kapı gezip her hanede kaç tane ocak var kontrol etmeleri lazım. Bunun üzerine ev hanımları isyan çıkarıyorlar. “Yabancı adamlara kapımızı açıp, yatak odamıza kadar evlerimizin içini kontrol mi ettireceğiz yani. Tövbe tövbe!...” diyorlar. Böylece Ocak Vergisi tarihin en kısa ömürlü vergisi oluyor.

Bunun üzerine Parlamento 1697’de, ‘Pencere Vergisi’ getiriyor. Niye pencere? Çünkü Ocak Vergisi’nin aksine evin içine girmeden dışarıdan sayılması mümkün. Matrah belli ve kolay ölçülebilir. 7den fazla pencereye kadar istisna var. 7’den sonrası, pencere başına 1 şilin. Dar gelirli haneler için istisna da var. Ayrıca zenginlerin evlerinde daha fazla pencere olduğundan vergi adaleti açısından da daha adil kabul ediliyor. Gerçi yaşamın pahalı olduğu büyük şehirlerdeki evler ile kırsalda ve çok daha ucuz olan evlerin pencerelerinin aynı nispette vergiye tabi olmasının ne kadar adil olduğu tartışma çıkarmamış değil. Ama bu vergi kısa ömürlü olmamış. 1851’e dek yürürlükte kalmış. Çünkü bunda da problem şu olmuş: mülkiyet haklarına böylesi bir müdahale mükellefleri davranış değişikliğine itmiş. Mükellefler vergiden kaçınmak amacıyla bazı pencerelerine duvar örmeye başlamış. Ki bugün bile İngiltere ve daha sonra İngilizlerden ilham alarak Pencere Vergisi getirilmiş olan Fransa’da bazı binalardaki bazı pencerelerin sonradan kapatılmış olduğunu gözlerinizle görmeniz mümkün. Fakat bu vergi, evlerin kapatılan pencereler yüzünden daha havasız ve ışıksız hale gelmesi yüzünden B vitamini eksikliğine, solunum yolu hastalıklarına yol açmaya başlamış. Ki Charles Dickens ve Victor Hugo bu yüzden romanlarında  Pencere Vergisinden epeyce şikâyet dile getirmişler. Bir an için iklim değişikliği ile mücadele adına klimalar üzerine bir vergi getirildiğini düşünün ve ne hissedeceğinizi tartın kafanızda. İşte öyle bir şey.

Eveeet efendim…. Bu hikayeden sonra artık gelelim konumuza ve Girişim sermayesi yatırım fonu nediri kısaca açıklayarak başlayalım. 

Girişim sermayesi yatırım fonu  aslında bir yatırım fonu çeşididir. Yani tüm diğer fonlar gibi, girişim sermayesi yatırım fonları da şirket değildir, tüzel kişiliği yoktur, bir mal varlığı topluluğudur. Portföy yönetim şirketlerince nitelikli yatırımcılardan katılma payları karşılığında toplanan paralarla kurulur ve pay sahipleri hesabına inançlı mülkiyet esaslarına göre yönetilir. Ama MKYF’larından belli açılardan farklıdır. Birincisi, girişim sermayesi yatırım fonlarına sadece nitelikli yatırımcılar yatırım yapabilirler. İkincisi, girişim sermayesi yatırım fonlarının ana yatırımları Girişim Şirketleri’dir. MKYF’ları gibi likit varlıklara yatırım yapmak değildir temel amaçları. 

Velhasıl, girişim sermayesi yatırım fonları

  • Küçük yatırımcıların yatırım yapabildiği, 
  • likiditesi yüksek finansal varlıklara yatırım yapan konvansiyonel-perakende menkul kıymet yatırım fonlarından farklı olarak, 
  • ancak nitelikli yatırımcılarca ve daha yüksek riskli, likiditesi daha düşük ve dolayısıyla da potansiyel getirisi daha yüksek varlıklara yatırım yapan, 
  • daha düşük seviyede regüle edilmiş 
  • ve dolayısıyla borsalarda işlem görmeyen girişim sermayesi yatırım fonları, 
  • tipik olarak belirli bir süreyle kurulan (örneğin 10 yıl gibi), 
  • yatırımcıların taahhütleri ile sınırlı olarak sorumlu oldukları 
  • ve fonun girişim şirketlerine yatırım yapabilmeleri amacıyla, ihtiyaç olduğunda fona sermaye sağlamayı bir sözleşme aracılığıyla kabul ve taahhüt ettikleri 
  • kolektif yatırım araçlarıdır. 


Peki Nitelikli yatırımcı nedir? - Bireysel bir yatırımcı, finansal varlıklarının toplamı 1 milyon Lira tutarını aşıyor ve ayrıca “profesyonel müşteri” kabul edilmek için bir Yatırım Kuruluşuna talepte bulunmuş ise, Nitelikli Yatırımcı olarak kabul edilir. 


Girişim sermayesi yatırım fonları bir ekonominin canlanması açısından çok önemli bir kaynak teşkil ederler. Zaten bu nedenle de devletimiz Türkiye’de kurulan girişim sermayesi fonlarına yapılan yatırımları vergisel olarak, diğer fonlara kıyasen daha da çok teşvik etmekte.


Türkiye’de kurulan girişim sermayesi fonları ile neyi kast ediyoruz? - Türkiye’de faaliyet gösteren SPK lisanslı bir portföy yönetim şirketinin kurup yönettiği ve temelde Türkiye’deki girişim şirketlerine yatırım yapan fonları kast ediyoruz.


Peki, Türkiye’de kurulmuş bir girişim sermayesi yatırım fonuna yatırım yaptık, gelir ve kazançlarımız nasıl vergilendirilecek? – 


Diğer yatırım fonları türlerinde de olduğu gibi girişim sermayesi yatırım fonu yatırımcılarının farklı şekil ve yöntemlerde getiri elde etmeleri mümkün. Mesela, fon katılma paylarını fona iade edebilirler. Bu şekilde getiriyi elde edebilirler. Veya fon kendi bünyesinde birikmiş dağıtılabilir getiriyi yatırımcılarına dağıtır. Veya eğer bu konuda fon kuruluş dökümanlarında ve yatırımcı sözleşmesinde kısıtlayıcı bir hüküm yoksa, yatırımcılar ellerindeki katılma paylarını üçüncü kişilere satabilirler, devredebilirler.


Yatırımcıların girişim sermayesi yatırım fonlarından elde ettikleri hem (i) katılma paylarının fona iadesinden (itfa) doğan gelirler, hem (ii) katılma paylarının üçüncü kişilere satışından doğan kazançlar ve hem de (iii) katılma paylarının elde tutulduğu dönemde elde edilen dönemsel gelirler (kar payı dağıtımları) işleme aracılık eden yatırım kuruluşunca uygulanmak üzere, kural olarak %10 oranında stopaja tabi. Ve bu %10 stopaj nihai vergi yükünü oluşturuyor. Yani yatırımcıların beyanname vermeleri gerekmiyor. Başkaca bir sebeple beyanname veriyor olsalar bile bu tip getirilerini beyannamelerine dahil etmeleri gerekmiyor. 


Her durumda vergileme aynı şekilde oluyor.


Ama bazı durumlarda stopaj oranı %10 değil %0 da olabiliyor: Mesela, 


  • Girişim sermayesi yatırım fonu katılma belgelerinin 2 yıldan fazla süreyle elde tutulması şartıyla bu fonlardan elde edilecek kazançlar %0 oranında stopaja tabi. %10 değil. 
  • Bir de 23 Aralık 2020 ve sonrasında ve eğer sonradan uzatılmazsa/şimdilik 30 Nisan 2024 tarihi ve öncesinde iktisap edilen Girişim Sermayesi Yatırım Fonlarında, herhangi bir elde tutma süresine bakılmaksızın stopaj oranı %0.


Peki, “Türkiye’de değil yurtdışında kurulmuş bir Private Equity Investment Fund’a yatırım yaptım. Aynı şekilde %10 suretiyle mi vergilendirileceğim?” – Hayır. Burada devletin teşvik ettiği şey Türk sermaye piyasalarının gelişmesini teşvik etmek. O nedenle eğer yabancı bir fona yatırım yapmış ve bir getiri elde etmişseniz, prensip olarak onu beyan etmeniz ve üzerinden artan oranlı gelir vergisi tarifesine göre yıllık gelir verginizi ödemeniz gerekiyor.


Bir de yine sıklıkla sorulan şu soru var: Ben Türkiye’de kurulu bir girişim sermayesi fonuna yatırım yapayım, ama bu fon yabancı ülkelerdeki şirketlere yatırım yapsın. Mesela, San Francisco’da şahane start-uplar var. Olur mu? – Prensip olarak, yani bazı limitler ve istisnalar bir kenara konacak olursa, hayır olmaz. Türkiye’de kurulu girişim sermayesi yatırım fonlarının ana amacı, doğrudan veya dolaylı olarak, Türkiye’de faaliyet gösteren girişim şirketlerine yatırım yapmak.


Gördüğünüz gibi Türkiye’de kurulu girişim sermayesi yatırım fonlarından elde edilen gelir ve kazançların vergilendirilmesi son derece basit ve avantajlı. Ama başkaca türden yatırım fonlarına, mesela menkul kıymet yatırım fonlarına veya gayrimenkul yatırım fonlarına yatırım yapan yatırımcıların getirilerinin vergilemesinden de farklı değil.


Evet, bir açıdan öyle. Ama girişim sermayesi yatırım fonlarına yatırım yapan bazı yatırımcılar için avantajlar burada da bitmiyor. Eğer, kişisel gelirleriniz sebebiyle yıllık beyanname veren ve bilanço esasına göre defter tutan bir gelir vergisi mükellefiyseniz (mesela, birinci sınıf bir tüccar veya bilanço esasına göre defter tutan bir çiftçi) diğer fonlarda olmayan şöyle bir imkânınız daha var: girişim sermayesi fonuna yapmış olduğunuz yatırımı, ilgili dönemde beyan etmiş olduğunuz beyana tabi gelirinizden düşebiliyorsunuz. Kuşkusuz belli bir sınırla. O sınır nedir? – Beyan ettiğiniz gelirin %10’u ve öz sermayenizin %20’si. Yatırımınızı muhafaza ettiğiniz sürece bu ekstra vergi ertelemesi imkanından faydalanabiliyorsunuz. 


Peki bu ek avantaj pratik olarak ne anlama geliyor? – Devlet size diyor ki, sen yeter ki girişim sermayesi fonlarına yatırım yap, ne yatırım yapıyorsan onun gelir vergisi oranı kadar ben de para koyuyorum.


Bazen şöyle sorular gelebiliyor: “serbest meslek kazanç defteri tutan serbest meslek erbabıyım. Bu indirim imkanından faydalanabilir miyim?” – Maalesef hayır. 


Aslında vergi politikası olarak çok güzel ve yerinde bir ek teşvik. Ama sadece bilanço esasına göre defter tutan bir gelir vergisi mükellefleri için geçerli olduğundan uygulama alanı biraz dar. İnşallah ileride kapsamı biraz daha genişletilir diyorum.


Böylece bu podcast serimizin sekizinci bölümünün sonuna gelmiş bulunuyoruz. Uykuya dalmadan buraya kadar gelmiş olduğunuz için özür diliyorum. Bir sonraki bölümde buluşuncaya kadar keyifli, sağlıklı, bol kazanç ve az vergili günler diliyorum.