Bilim Kurgu Manyağı

Amadiro'ya dur diyecek yok mu?

January 23, 2022 Gökhan Engin Season 2 Episode 2
Bilim Kurgu Manyağı
Amadiro'ya dur diyecek yok mu?
Show Notes Transcript Chapter Markers

Bilim Kurgu Manyağı'nın ikinci sezonunun ikinci bölümünde Asimov'un robot serisinden ünlü kötü karakterimiz Amadiro'yu tartışıyoruz, daha sonra da evrendeki akıllı canlıların olmasının mı olmamasının mı daha kötü olduğunu kısaca inceliyoruz ve Asimov klasiklerinden Sonsuzluğun Sonu kitabını tavsiye ederek bölümü tamamlıyoruz.  Kapanışta da Star Wars - The Last Jedi filminden Rose'un bir sözünü anımsıyoruz.

Merhaba, Bilim Kurgu Manyağı’na hoş geldiniz!  Ben Gökhan Engin, ve Bilim Kurgu dünyasıyla ilgili bu kısa podcast’te sizi ağırlamaktan çok mutluyum.  

(MÜZİK)

Bu yayında Bilim Kurgu dünyasının ilk bakışta göze görünür yüzünün arkasına bir göz atıp, bu ilk bakışla göremeyebileceğimiz ne gibi insan hikayeleri, ne gibi semboller, ne gibi fikirler ortaya çıkıyor, hep birlikte inceleyeceğiz.  

Neden mi Bilim Kurgu?  Çünkü Bilim Kurgu Tarih’e hep bir göz kırpar ve aslında insanlığın büyüme, yükselme ve özgürlük mücadelesini anlatır.  Bundan da keyifli bir konu olabilir mi?

(MÜZİK)

Başlamadan formatı da çok kısa hatırlatayım.  Podcast 2 ana kısımdan oluşuyor.  

İlk kısımda bir insan hikayesine bakıyoruz.   Burada bilim kurgu dünyasından bir karakteri inceleyeceğiz ve empati kurarak onu anlamaya çalışacağız.

İkinci kısımda ise yine Bilim Kurgu dünyasında gördüğüm ve günümüzdeki bilimsel ya da felsefi tartışmalarla ilgisi olan bir konuyu konuşacağız. 

Kapanışa geçmeden önce de kısa bir şekilde, çok severek okuduğum ya da izlediğim bir Bilim Kurgu çalışmasından bahsedeceğim, belki okumamış ya da görmemiş olan bu vesileyle deneme fırsatı bulur.  

Bugün 23 Ocak 2022.  Haydi - başlayalım.

(MÜZİK)

Bugün, insan hikayelerinde, üzerinde konuşmak istediğim karakter Isaac Asimov’un Robot serisinden tanıdığımız kötü karakter Amadiro.  Aslında kötü diyoruz ama o kendisinin bir vatansever olduğunu düşündü hep.  

Asimov’un yeni nesil bilim kurgu severler tarafından çok tanınmayabileceğinin farkındayım.   Apple TV+’daki Foundation (yani Vakıf) serisi ile ismini duyanlar görmüş olanlar olabilir.  Ama Asimov’un dünya bilim kurgu zenginliğine yaptığı katkıları burada bu kısa zamanda anlatmak güç, zaten misyonum da bu değil.  Bu yayının daha önceki bölümlerinde birkaç kez ismini andık zaten.  Ama benim için kişisel önemine de burada kısaca değinmek istiyorum.  

Ben çeşitli sebeplerden dolayı içine kapanık, çekingen, genelde kendi yarattığı dünyasında kitaplara sığınan yalnız bir çocuktum.   Günün birinde küçücük odamda yatağın üzerinde bir kitap gördüm… Asimov’un Caves of Steel kitabının Türkçesi, Çelik Mağaralar, yastığımın üzerinde duruyordu.  Annem, uzay ve bilime ilgim sebebiyle kitapçıdan bu kitabı bulup almıştı.  Baskan Yayınları’ndan 1983 yılında çıkmış olan bu kitap şimdi yeniden İthaki’den çıkmış sanırım.  Ama 8-9 yaşımın o buruk günlerinde, Türkiye’nin ve dünyanın da bugünden çok farklı olduğu o zamanlarda, Asimov’un yarattığı bu evrenle büyülenmiş ve çok kısa sürede diğer kitaplar çıktıkça hepsini nefes almadan okumuştum.  Kimseyle paylaşamıyordum çünkü pek anlayan yoktu… ama robotlar, hiperuzay sıçraması ile anlık şekilde başka yıldızlara seyahat edebilme, Asimov’un araya sıkıştırdığı bilimsel anekdotlar ve bilgiler ile bezenmiş bu hikayeleri adeta bir sarhoşluk içinde okuyor ve okuyordum.  Hikayeler içindeki dedektiflik temasından ve karakterler arasında ancak yetişkinler arasında olabilecek diyaloglardan sürekli birşeyler öğreniyordum.  O kitapları o kadar çok tekrar tekrar okudum ki… kapakları paramparça olmuş, 3-4 parçaya ayrılmışlardı.  Sanırım geçen sene eski odamı temizlerken diğer kitaplarla gittiler.

Geçen yıllarda İngilizcesini oğluma da okuttum, nedense aynı heyecanı hissetmedi, ama denemedik demeyelim.

Asimov’un bu 4 kitaplık serisinde (Amazon Kindle’da nedense dördüncüsü yok bu arada), günümüzden 1000 yıl kadar sonra dünya ve kolonilerinin hikayesi anlatılır.  Dünya, milyarlarca insanın üst üste alt alta minimum standartlarla yer altındaki çelik şehirlerde yaşadığı bir yer haline gelmiştir.  İnsanlar bu yeraltındaki dev şehirlerden dışarı çıkmamakta, hatta korkmaktadırlar.  Kaynaklar anca yetmektedir ve tabii artan nüfusla bu gidiş gidiş değildir yani.  

Dünyanın 50 tane kolonisi ise zaman içinde kendilerini dünyadan tamamen koparmışlar, ve dünyadaki mikrop ve virüslerden arınıldığı için insanların 300-400 yıl yaşadığı, robotlar sayesinde rahat ve lüks hayatlar sürdüğü, nüfusun az olduğu ve dünyanın da aşağı görüldüğü gezegenler olmuşlardır.  Dünyada da robotlar kullanılmakta ama korku ve nefret arası bir duyguyla aşağı görülmekte, insanların işlerini aldıklarından dolayı da sevilmemekte, ve insanlar bunları sevmediği için genelde devlet tarafından sadece belli hizmetlerde ve şehir dışlarında kullanılmakta, günlük hayata çok girmemektedir.  Bu arada bu kolonilerde yaşayanlara dünyalılar “Uzaycılar” demektedirler.  Bu gezegenlerin en güçlüsü lider konumundaki Aurora gezegenidir.  İlk koloni olduğundan en eski ve köklü olandır aynı zamanda.  Bugün inceleyeceğimiz karakter Amadiro da, oradandır.   Çok kısa tanımamız gereken 3 temel karakter daha var, sonra konumuza girebiliriz.

Robot Serisinin ana kahramanı olan Bailey dünyada New York şehrinde bir dedektiftir.  Detaylarına girmeyeceğim maceralar sayesinde yolu Uzaycılarla ve Aurora gezegeni ile kesişir.  Amadiro’nun rakibi olan Dr. Fastolfe ile bu şekilde tanışır ve iş birliği yapar.  Dr. Fastolfe’nin yarattığı ve ilk insana benzeyen robot olan Daneel Olivaw ile birlikte çalışması istenir, önce karşı çıkar ama sonunda bu robota duygusal olarak bir arkadaşlık duygusu hisseder.

Dr. Fastolfe dünyanın nüfus sebebiyle yokoluşa gittiğini düşünmekte, Uzaycı kolonilerinin de rahatlıkları sebebiyle yozlaşarak yine yokolmalarından - dolayısıyla tüm insanlığın geleceğinin tehlikede olduğundan endişe etmektedir. Bu yüzden insana benzeyen robot teknolojisini geliştirerek hem dünyalıların hem de uzaycıların tekrar koloniler kurarak yayılmasını ve insanlığın yıldızlara yayılarak galaktik bir imparatorluk kurmasını hayal etmektedir.  Zaten Asimov’un sonraki serileri olan İmparatorluk ve Vakıf serilerine de buradan bağlanılmaktadır değil mi?

Fakat Fastolfe’n önünde çok ciddi engeller vardır.  Dünyalıların esir gibi yaşadıkları yeraltı şehirlerine olan psikolojik bağımlılıkları, robotlara olan derin düşmanlıkları ve uzaycıların da dünyayı aşağı ve hakir görmeleri sebebiyle bu hayal çok sıkıntılıdır.  İşte Amadiro da burada önemlidir.  Amadiro Fastolfe’n politik rakibi ve eski öğrencisi olarak yine çok güçlü bir politikacı ve bilim adamıdır.  Kendisi bu hayale inanmamakta, hatta şiddetle karşı çıkmaktadır.  Çünkü dünyalıların tekrar kolonileşmeye başlarlarsa kalabalık nüfusları ve 80-90 yıl süren kısa ömürleri ile çok kısa sürede çok hızlı çoğalarak yayılacaklarını ve uzaycıları çevreleyerek boğarak yokoluşa süreceklerine inanmaktadır.  Kendi gezegeni Aurora’yı insanlığın lideri konumunda görmekte ve bunun devam etmesini istemekte, uzaycı yaşam tarzının da en doğru yol olduğuna ve bir yayılma olacaksa sadece uzaycıların yayılması gerektiğini, dünyanın da güneş sistemine kapatılarak yayılmasının engellenmesi gerektiğini düşünür.    Hastalıkları, nüfusları ve korkuları ile dünyalıların insanlığın bir nevi vebaları olduğunu düşünür.

Amadiro ve Fastolfe bu konuda dramatik bir mücadele verecek ve en sonunda Amadiro kaybedecektir.  Ama dünyayı, uzaycıları ve tüm insanlığın gidişatını derinden etkileyecek, sonraki 20 bin yıllık imparatorluk ve vakıf tarihinin belli bir yönde gerçekleşmesini sağlayacak çok dramatik olaylar olacaktır.  Asimov’un bir dedektiflik bilim kurgu kitabıyla böyle büyük bir vizyonun temellerini atması çok etkileyicidir.  Zaten bu yüzden kendisi Asimov’dur değil mi?

Bu uzunca özeti yaptım ki en azından kısaca karakterin arka planını biraz bilelim.  Asimov’un yarattığı evreni 5 dakikada özetlemek zaten mümkün değil.  

Şimdi, üç konu var burada.

Birinci olarak burada bir usta - çırak, öğretmen - öğrenci, büyük - küçük ilişkisi görüyorum.  Fastolfe ve Amadiro birbirinden farklı karakterlerdir ve Fastolfe Amadiro’nun hocası olmuştur.  Aralarında bir rekabet vardır.  Uzaycıların 300-400 yıl yaşadığını da hatırlayalım, Bir yerden sonra ikisi arasındaki yaş farkı önemsizleşiyor ve aslında gerçekten rakip olabiliyorlar.  Bizim dünyamızda bir hoca bizden hep 20-30 yıl yaşlıdır ve bu önemlidir.  Bunu bir baba kompleksi olarak da görmek mümkün.  Hani Star Wars’da Darth Vader’ın uzun yıllar sonra karşılaştıklarında Obi wan Kenobi’ye “Artık usta benim” demesi gibi… Amadiro, Fastolfe’u geçmek ve gerçek ustanın kendisi olduğunu göstermek istiyor.  Fastolfe’n duygusal idealizminden de hazetmiyor ve küçük görüyor.  Fastolfe’n insana benzeyen robot tekniğini bulup geliştirmiş olması, özellikle teorik anlamda bu konunun yaratıcısı olması da onu kıskandırmakta.  Fastolfe’n politik farklılıkları ve ego sebebiyle bu robot teknolojisini paylaşmaması, dünyalılara yardım etmek istemesi ve bu konudaki kendi başarısızlığı sebebiyle içi içini yemekte.  Bu da aslında çok insani bir durum ama zayıflık göstergesi aslında.  Amadiro heybetli cüssesi, toplumdaki mevki ve özgüvenli davranışlarıyla başka bir resim çizerken, içinde yine de bu zayıflıklarla mücadele etmektedir.  Dolayısıyla davranışlarını ve düşüncelerini etkileyen ilk konu bence bu.  

İkinci olarak Amadiro’nın dünyaya ve dünyalılara karşı duyduğu tiksinme duygusunu düşünelim.  Bu duyguyu entellektüel ve politik kavramlarla bezese de, aslında temelinde çok basit olarak aslında yetişmiş olduğu toplumun önyargıları ve yönlendirmeleriyle yerleşmiş bir inançtır bu, ve bunu yıkması çok zordur.  Dolayısıyla bu açıdan da “kötü karakter” diyebileceğimiz davranışları yapması çok doğaldır.  Amadiro aslında “insan” olarak sadece kendisi gibi uzaycıları görmekte, hatta Aurora dışındaki kolonileri de biraz aşağı görmektedir.  Dünyalıları ve robotları benzer şekilde insandan aşağı olarak değerlendirmekte, hatta robotların faydalı olduğunu düşünürsek, dünyalılar onun için evrene de zararlı yaratıklar olarak en aşağıdadır.  Burada çok talihsiz bir çelişki içindedir aslında. Çünkü akademik olarak tüm kolonilerin dünyadan geldiğini ve uzaycılar dahil tüm insanların dünyadan kaynaklandığını, herkesin aslında akraba olduğunu bilir.  Dünya insanlığın oluştuğu, büyüdüğü, olgunluğa erişip yıldızlara erişmek üzere yola çıktığı bir yuvadır aslında.  Fakat bu incelikleri ve duygusal boyutları anlayabilecek kafada değildir o, hem önyargıları ve düşmanlık duyguları yüzünden hem de yetiştiği kültürdeki entellektüel soğukluk ve aşırı bireysellik yüzünden.

Son olarak da, Amadiro’nun kendini bir vatansever olarak gördüğünü unutmayalım.  Amadiro, gezegeni Aurora’nın en iyi model olduğunu ve hatta diğer uzaycı kolonilerinin bile aşağı olduğunu düşünür, ve insanlık uzaya yayılarak bir galaktik varlık kuracaksa, bunun Aurora hayat tarzı ile olması gerektiğini düşünür.  Yaptığı tüm eylemleri dışarıya böyle yansıtır ve savunur.  Zaten kim böyle bir argümana karşı çıkabilir ki?  Günümüzde de görmüyor muyuz, fikirlerini sevmediğimiz veya bizi rahatsız eden kavramları öne süren kişileri vatan hainliği ile suçlamak kolaylığına kapılmıyor muyuz?  Burada Amadiro’nun bakışı diğer iki maddedeki gibi kıskançlık, korku, bireysellik, ego ve önyargılar gibi negatif görülebilecek konulardan kaynaklanmaktadır.  Halbuki Aurora’nın başını çektiği yeni bir insanlık hareketi kurulamaz mıydı?  Ortak şekilde herkesin birlikte yaşayacağı bir gelecek düşünülemez miydi?  Yoksa gerçekten onun dediği gibi dünyalılar kalabalık sayıları ve kısa ömürleri yüzünden aşırı riskler alarak hızlıca yayılacak mıydı?  

Bu açılardan baktığımızda Amadiro’ya “kötü” demek, onu bu hikayenin “kötü karakteri” olarak görmek veya biz de dünyalı olduğumuza göre kendimizi Bailey ve dünyalılara yakın görmek doğal olabilir.  Ama tersinden bakarak düşündüğümüzde, bir Auroralı uzaycı olsaydık, nasıl hissederdik?  Amadiro kendi inandığı şeyi yapmıştır, arkasındaki tüm sebepleri beğenmesek bile, samimiyetinden şüphe edebilir miyiz?

Bazen Bilim Kurgu bizi çelişkiler ve sorular içinde bırakıyor.  Bu aslında evren karşısındaki güçsüzlüğümüz ve önemsizliğimizi de düşündürüyor.  O zaman da bilim kurgudan tüm olası gerçeklikleri ve gelecekleri düşünmemizde bize yardımcı olmasını bekleyemez miyiz? Korkmadan evrene karşı durabilmek ve kendi hikayemizi yazmak için Bilim Kurgu’yla böyle bir bilek güreşi yapmaktan daha keyifli ne olabilir?

(MÜZİK)

İkinci kısımda düşünmek istediğim konu ise evrendeki başka yaşamlarla ilişkimiz üzerine.

Bu konu çok derin ve çok farklı yönleri var ama geçenlerde düşündüğüm bir noktayı paylaşmak istiyorum.  Eşimle gece yürüyüş yaparken karanlık gökyüzüne bakarken düşündüm bunları.  İşim dolayısıyla katıldığım bir sunumda, İngiliz astronot Tim Peake bizlere astronot olmak, uzaya çıkmak ve uluslararası uzay istasyonunda yaşamak ile ilgili paylaşımlar yaptı.  Burada iş arkadaşlarımdan birisi “uzaylıların var olduğuna inanıyor musunuz” diyerek evrende başka akıllı yaşamlar olup olmadığını sordu.  Tim Peake evdende görebildiğimiz milyarlarca galaksi olduğunu söyleyerek bunların hepsinde sadece bir tane akıllı canlı türü olsa, milyarlarca böyle yaşam olacağından bahsetti - sanırım 300 milyar gibi bir rakam söyledi.   Fakat mesafeler çok uzun ve belki de bunlarla hiç karşılaşmayacağız.

Ben de bunun üzerine şöyle düşündüm, diyelim teknoloji veya doğal yapılar sayesinde bu mesafeler aşılabiliyor ve gerçekten dünyamızı başka dünyalardan canlılar ziyaret edebiliyor.  O zaman herşey güzel mi?  Hayır.  Hatta durum benim için, böyle akıllı varlıklar olmamasından ya da gelememelerinden daha da endişe verici.  Neden mi?  Çünkü o zaman aklıma gelen 2-3 temel seçenek var ve hiçbiri de iyi değil.

İlki, bu varlıkların pasif olmaları ve bizlere ne olduğuna çok önem vermemeleri.  Dünyada hızla kötüye giden nüfus, gıda, su, çevre, savaş, düşmanlık, cehalet ve eşitsizlik gibi durumlar varken müdahele etmeyen, yardım etmeyen ve karışmayan daha muktedir bir varlık bende umutsuzluk uyandırıyor.  Star Trek’de daha az gelişmiş ırklara teknolojik yardımı yasaklayan “Prime Directive (ana yönerge veya birinci kural)” konusunu hatırlarsınız.  Bu yüzden yokolmakta olan bir gezegene bile yardımın tartışıldığı durumlar olur.  Uzaylıların da böyle bir durumu varsa ne berbat bir durumdur.

İkinci seçenek de uzaylıların bizim gibi dağınık ve organizasyonsuz olması… Nasıl dünyadaki çeşitli dağınık ülkeler, ırklar, diller, dinler yüzünden verimsiz, düşmanca veya beceriksiz işler yapıyoruz ve olmamız gerektiği gibi ilerleyemiyoruz, aynısı uzaylılarda da olamaz mı?  Belki içlerinden bir grup dünyaya yardım etmek ve bizi yükseltmek istiyor, bir grup da karşı çıkıyor, hatta aralarında mücadele veya kavga olabiliyor?  Bu durum da çok iç açıcı değil mi?  Dünyada içinde bulunduğumuz bu berbat yaşam tarzının benzerini daha büyük ve güçlü ölçekte galaksimizde de göreceksek çok umut yok değil mi? Özellikle bizim gibi olgun olmayan, zayıf ve teknoloji olarak diğerlerinden geri olacak ırklar için.

Üçüncü ve son olarak aklıma gelen de uzaylıların kötü olmaları, yani bizim için iyi niyetler beslememeleri… Örneğin nüfusun iyice artmasını bekleyerek ve bir seferde hepimize birşey yapma planları olması gibi. Ya da dünyanın küresel ısınma veya benzer şekillerde istedikleri kıvama gelmesini beklemeleri gibi… Özellikle ara seviyede bizden biraz ileride ama tam olgunluğa ve bilgeliğe ulaşmamış bir ırkın hala ihtiyacı olabilecek besin, su veya başka kaynaklara sahip olmamız ihtimali korkutucu.  Çok ileri bir ırkın maddi ihtiyaçları için başka gezegenlerdeki akıllı canlılara zarar verebileceğini sanmıyorum.  Tabii bizi çevremize bir risk olarak görmüyorlarsa.

Bilim Kurgu, bize her zaman mutluluk ve umut vermek zorunda mı?  Belki de sonu şimdiden belli talihsiz bir hikayenin küçük piyonlarıyız?  Belki de Asimov’un hikayelerindeki gibi bir galaktik imparatorluğun öncüleriyiz?  Kim bilebilir?  Böyle durumlarda bilim kurgunun dayandığı bilimsel, tarihsel ve sosyolojik olguları inceleyip anlamak ve üzerlerinde düşünmekten daha başka ne yapabiliriz?

(MÜZİK)

Kapanışa geçmeden, bu bölümün tavsiyesini de paylaşmak isterim.  

Bugün tavsiye edeceğim, günün konusuna da ilişkili olarak, Asimov’dan bir kitap olsun istedim.  “The end of eternity”, Türkçe çevirisiyle “Sonsuzluğun Sonu”, tam bizim podcast ruhuna uygun bir eser.  İçinde zamanda yolculuk ve paradokslar gibi bilim kurgunun favori klasik temalarını barındırırken, bir yandan da aşk, yalnızlık, aile gibi insani durumları insanlığın geleceği ile ilgili sorularımıza bağlıyor.  1955 tarihli bir hikaye olmasına rağmen, günümüz için hala geçerli ve anlamlı bir hikaye.  

Bilim Kurgu, bir hikaye 60 yıl sonra okunduğunda hala heyecan verdiğinde ve bizi hayallere sürüklediğinde, diğer klasikleşmiş hikaye ve kahramanlar gibi bizi sorulara ve duygulara boğduğunda, daha da güçlü olmuyor mu?

(MÜZİK)

Evet, bu sezonun ikinci bölümünün sonuna yaklaştık.  

Bölümü, Star Wars serisinin 8. Filmi olan “The Last Jedi”, “son Jedi şövalyesi” filminden bir anekdot ile bitirmek isterim.  Rose Tico karakterini hatırlarsınız.  Direniş uzay gemisinde bir teknisyendir ve asıl aksiyonun geçtiği yerden uzakta, alt katlarda makinelerle çalışmaktadır.  Kardeşi de bir bombardıman gemisinde görevlidir ve filmin başında kahramanca kendini feda ederek canını vermiş ve  düşman ölüm silahı gemisini yok etmiştir.  Rose bunun üzüntüsünü yaşarken bir yandan da gemiden kaçmaya çalışan asker kaçaklarını yakalamakta ve bundan da çok iğrenmektedir.  Kardeşinin ve diğer direniş savaşçılarının canları pahasına yaptıkları fedakarlıkların yanında bu kaçakların yaptıkları nefret uyandırıcıdır.  

Rose’un bir sahnede söylediği şu söz güzeldir. "Biz şu şekilde bu savaşı kazanacağız: Nefret ettiklerimizle savaşarak değil, Sevdiklerimizi kurtararak”. 

Bu seride değeri pek az bilinmiş bu karakterin insan hikayesi de ayrı bir güzeldir.  

Bilim Kurgu bizlere sürekli değişik insan hikayeleri ve maceraları göstererek, bazı değerlerin zaman-mekan-gerçeklik üstünde olduğunu ve hep geçerli olacaklarını bizlere hissettirmiyor mu?

(MÜZİK)

Böylece bu bölümün sonuna geldik.  Bilim Kurgu Manyağı ben Gökhan Engin, hepinize sevgiler ve selamlar.  Okuyun, İzleyin, Merak Edin.  

Tekrar görüşmek üzere. 

(MÜZİK)

Açılış
Kısa bir giriş
İnsan Hikayeleri: Amadiro
Hayattan Hikayeler: Ya Yalnız Değilsek?
Kapanış