Psikolog Tülay Kök

Baki neden bu kadar neşesiz? #gassal

Psikolog Tülay KÖK Season 1 Episode 2

Baki neden bu kadar neşesiz? 
#gassal

(Transcribed by TurboScribe.ai. Go Unlimited to remove this message.) Dizide Baki karakterini Ahmet Kural canlandırıyor ve çok da iyi oynuyor. Yani tebrik ederim, gerçekten çok başarılı. Neşesiz biri. Şimdi, Baki neden neşesiz? Diyebilirsiniz ki, yani işi ölü yıkamak olan birisi ne kadar neşeli olabilir? Yani bir gaslan ne kadar neşeli olabilir? Her gün ölüyle muhatap, acıyla muhatap, o yüzden herhalde neşesizdir. Ama bu yüzden değil aslında. Dizinin 6. bölümünde böyle bir sahne var ve biz Baki'nin neden bu kadar mutsuz olduğunu, neşesiz olduğunu görüyoruz. Çok beğendiğim sahnelerden, etkilendiğim sahnelerden bir tanesi 6. bölümünde girişi. Şimdi, Ahmet orada karısını mutlu etmek için bir havuz inşa etmeye çalışıyor. Ve o sırada Baki, Ahmet'i ziyarete geliyor. İzleyenler hatırlayacaklar o sahneyi. İzlemediyseniz 6. bölümün hemen başı. Ve şey diyor, Baki diyor, sen mi geldin diyor. Ondan sonra Baki bakıyor, tabii ki cevap vermiyor. Yani ne manasız bir soru bu der gibi şöyle bakıyor. Ondan sonra şöyle göz göze geliyorlar. Diyor ki Baki, abi cevap beklemiyorsun değil mi bu soruya diyor. Ondan sonra Ahmet diyor, ne diyor. Ben geldim Ahmet diyor, ben geldim. Hani işte görmüyor musun der gibilerinden. Ahmet işi bırakıyor, elinde kürek var. Küreği bir tarafa bırakıyor. Böyle Baki'ye bakıyor. Diyor ki, abi diyor, senin genel olarak sıkıntın bu. Hayat diyor, bakın orada çok harika bir şey söylüyor. Çok güzel bir replik. Hayat diyor, nedensiz yapılan şeylerle güzeldir. Gereksiz laflar, lüzumsuz cevaplar, bazen bayat espriler. Hayatında diyor, abi diyor, şunlara yer aç ya. Hayatında diyor, bunlara yer aç abi diyor. Baki de diyor ki, ne olacak diyor yer açınca. Daha neşeli biri olacaksın diyor Ahmet. Baki de diyor ki, benim neşem bana yetiyor diyor. Ahmet de diyor ki ona, sen şu an neşeli misin abi? Neşeliyim demedim diyor Baki. Benim neşem bana yetiyor dedim. Bu cümle de çok güzel. Neşeliyim demedim, benim neşem bana yetiyor dedim diyor. Yani burada şunu anlıyoruz. Evet, Baki mutsuz, neşesiz. O kendi neşesiyle mutlu. Ama Baki'nin neşesinin, orada çok güzel bir şey söylüyor arkadaşı Ahmet ona. Diyor ki, hayat diyor, bak o kadar önemli ki. Bizim oyun serisinde konuştuğumuz Eric Berner'in kitabında, o oyun kuramında, o transaksiyon analizinde yazdığı şey. Hayatta yol yordam bilmek, sosyal beceriye sahip olmak. Küçük temaslar, küçük sıvazlamalar, insanların birbiriyle hoş etmesi. Nasılsın, iyi misin? İyiyim, sen nasılsın? Böyle küçük küçük temaslar. Derinliğinin olmasına gerek yok. İnsanın hayatta kalması için o kadar hayati bir ihtiyaç ki bu arkadaşlar. Hani bebeklerle yapılan çalışmalar var ya. Temassız bırakılan, bebeklerin öldüğünü biliyoruz. Kucağa alınmayan, sıvazlanmayan, okşanmayan. Artık biz tabii ki bebek değiliz. Böyle hani sıvazlanmaya ihtiyacımız yok. Bizim sıvazlanma şeklimizde artık yetişkin insan olarak, insanlardan aldığımız temas iletileri, birbirimizle yaptığımız bu havadan sudan sohbetler, böyle küçük temaslar. Bunu yapabilmek için ise bunu yapabilecek bir sosyal beceriye sahip olmamız lazım. Bizim böyle bir iletişim kapasitesine sahip olmamız lazım ki, belki bundan yoksun. Evet, belki meslek olarak gassallık yapıyor, ölü yıkıyor, ölüyle karşılaşıyor. Ama bu yüzden değil. Belki de bu işi bu kadar sevmesinin, bu işi bu kadar aşkla yapmasının sebebi bu. Çünkü canlı oğlanla bir bağlantı kurma konusunda son derece yetersiz sorunları var. Şunu biliyoruz. Annesi çok küçükken ölmüş. Babası, hayırsız bir baba. Hapiste. Ve hep bir baba özlemi, babayı bekliyor. Ve burada canlı insanlarla olan iletişim konusunda sıkıntı yaşadığını görüyoruz. Canlılarla bağ kurmak ona o kadar zor geliyor ki, bunu yapamadığı için de yapabileceği, ona göre olan en doğru, en iyi işlerden bir tanesini yapıyor belki de. Bu altıncı bölümdeki giriş sahnesi, o zaman da dedim ya telefonu hemen elime aldım, çektim. Hemen dedim bunu söylemek istiyorum. Bunu öğrenmek çok önemli. Bizim neşemiz kaçık olduğu için, hani ya da biz böyle bir takım şeyler, sosyal becerimiz olmadığı için neşelenemiyoruz. Çok güzel söylüyor Ahmet. Yani şey diyor ya, hayatında bunlar için yer aç diyor. Hani bayat esprilere de yer aç, gereksiz laflar, lüzumsuz cevaplar, bildiğimiz şeyler. Nasılsın, iyi misin? İyiyim, sağ ol, sen nasılsın? Evet, biliyoruz. Evet, üsülden. Ama üsülden de olsa bu alverler bizim ruhsal olarak sağlıklı kalmamız için çok önemli. Ne olacak diyor hayatımda diyor, baki bunlara yer açınca ne olacak diyor. Daha neşeli biri olacaksın diyor. Daha neşeli biri. Daha neşeli biri olmak ne demek? Ruhsal olarak neşeli olmak bizim hormonel olarak da değil mi, vücudumuzda fizyolojik olarak da bizde bir takım değişiklikler olacak. Mutluluk hormonları salgılayacağız, daha dayanıklı olacağız. Beslenmemizden uykumuza kadar pek çok şey değişecek. Temas kurmak önemli. Bununla ilgili zaten teması ne kadar önemli olduğuyla ilgili size çok sayıda kitaplar tavsiye ettim. Youtube kanalımızda videolar var. Youtube kanalımızdaki Mavi Oda Eğitimlerinde Oyun Serisi orada tavsiye edildi. Bunu yani konuştuk. Şimdi burada tekrardan söylemeyin, bunu biliyoruz. Bunu burada böyle bir sahnede, bunu böyle beş dakikalık bir sahnede dizi bize burada bunu gösteriyor. Bunu söylemek istedim. Hani ilk videodan sonra yorumlar yazmışsınız. Teşekkür ederim. Hani böyle sahnelerden bahseder misiniz, yorumlar mısınız diye bunu yapmak istedim. Ama bundan ziyade bu ikinci kaydı yüklememin bir sebebi de şu oldu. Ben ilk kaydı yükledikten sonra baktım böyle Youtube'da bir takım işte şeyler işte bölünmeler vesaireler olmuş. Buna ilgili benim söylemek istediğim bir şey var arkadaşlar. Fanatizm ile ilgili. Şimdi bir şeye güzel demek için bir başka şeye kötü demeye gerek yok. Birincisi bu. İkincisi benim dizide gördüğüm şey şu. Bu dizide kıymetli arkadaşlarım politika yok. Dini falan yok. Ajitasyon yok. Manipülasyon yok. Yani dizi tamamen birebir gerçekleri üzerine kurulu bir dizi. Ve işte gerçekleri bize dramsız anlatıyor. Gerçeği bize olduğu gibi anlatıyor ya da bazı noktalarda böyle komedi unsurları görüyorsunuz. Şimdi senaristin ve yönetmenin yapmadığı, sanatçının orada yapmadığı bir şey var. Ve onu yapmak esere bizatihi haksızlık yapmak oluyor. Şöyle diyeyim. İyi şeylerin her zaman fanatikleri olur. Önce taraftarı olur. Hatta bazıları fanatizm düzeyinde olur. İyi bir şey olduğu zaman. Bu dizinin de savunucuları olmuş. Yani böyle bir taraf kendine doğru çekmiş. Bu işte bizim dizimiz falan. Öteki sizin. Yani bu dizi üzerinden çünkü dizinin hiç öyle bir iddiası yok. Dizide zerre bir iddia yok. Yani dizi sizi bir şeye sevk etmiyor. Hani dizi sizi bir şeye manipüle etmiyor. Dizinin içinde hayatın kendisinden başka hiçbir öge yok. Sanatçı bunu yapmamış orada. Ve o yüzden de bu tür şeylerin ben esere zarar verdiğini düşünüyorum. Umarım böyle olmaz. Bu dizi üzerinden böyle bir kutuplaşma falan olmaz. Yorumlardan bir tanesinde de şey demiş birisi. İşte böyle bir reklam. Arkadaşlar ben tabii ki de dizinin reklamını falan yapmıyorum. Hiçbir şeyin reklamını yapmıyorum. Beğendiğim şeyleri konuşuyorum burada. Tövbe estağfurullah. Yani bunu duymadığımız kalmıştı. Yani diyeceğim o ki. Diziyi sahiplenip sahiplenen gruplar odaklar insanlar. Ve daha sonra da işte bu sahiplenme fanatizm üzerine de bir takım şeyler söylemek isterim. Neden insan bir şeyi bu kadar sahiplenir? Neden bir şeyin bazen bir futbol takımının fanatizm üzerine tabii çok konuşabiliriz. Arkadaşlar fanatizm üzerine şunu söyleyeyim. Bir şeyin fanatiği olmak. Bu bir futbol takımının fanatiği olmak. Bir sanatçının fanatiği olmak. Herhangi bir şeyin fanatiği olmak. Fanatikler fanatiği oldukları şey üzerinden bir kimlik edinirler. Ve hayatı bu fanatiği oldukları kişilerin kulüplerin ya da işte her neyin fanatiklerse onlar üzerinden yaşarlar. Kimliklerini onlar üzerinden gerçekleştirirler. O zaman da tabii çok agresif olabilirler. Ve bir kavga verirler. Çünkü bizim normalde biz kendi kimliğimize bir hayat mücadelesi veririz ya kendi özelliklerimizle. Ama kendi dertlerini, kendi acılarını yüklenmeyen kişisel sorumluluk duyguları gelişmeyen insanlar şöyle yapabiliyor. Bir şeye çok tutuluyorlar. Bu da bizi tabii daha bireysel acılarımızdan koruyor. Bu bambaşka bir konu. Bu konuda araştırma yapmak isterseniz Rollo Mane kitapları, Arnavur Ryan kitapları bu konuda size yardımcı olabilir. Yani diyorum ya bir iyi bir şey ortaya konulduğunda onun söylemediği bir şey. Yani dizide hiç ben böyle bir şey görmedim. Kutuplaştırıcı bir şey yok. Hiç yok. Yani baktım var mı diye. Yok. Ben görmedim. Nasıl görülebilir? O yüzden de hani umarım bu tarafın dizisi. Siz de işte bundan bahsediyorsunuz. Böyle bir şey yok. Bilenler biliyor zaten bunu. Bunu da söylemek istedim. Tabii bu gazsal dizisiyle başladım ya ben. Aslında bir sürü diziyle hatta sadece diziyle arkadaşlar bilenler bilirler. Ara sıra bahsederim. Ben iyi bir Masterchef izleyicisiyim. Mesela bir reality şovları da severek izliyorum. Orada da bir sürü tespit yaptım. Hatta bir orada favori yarışmacım da var. Şu an ben bu yayını kaydettiğimde henüz Masterchef'in finali oynanmadı. Ben orada siz kurgu dersiniz, şu dersiniz, bu dersiniz. Bence ilk 10 gün, 15 gün bir şeyler kurgu olabilir. Survivor için de geçerli yani reality şovlarda. Ama sonrasında o gerilim arttıkça insanların gerçek yüzlerini görmeye başlıyorsunuz. Hiç kimse o kadar uzun süre çünkü kendini saklayamaz, saklayamıyor. Konu nerelere geldi diyeceksiniz bir dizi yorumunda. Orada da benim bir takım analizlerim oluyor. Hani oradaki temas biçimlerini yorumluyorum. Hani ben hayata oradan bakıyorum. Yani oradaki temas, bu bir yarışma programı olabilir. Bu bir kitap olabilir, bu bir dizi olabilir. Fark etmez. Oradaki o insanlar arasındaki temaslar, diyaloglar bir sürü şey çağrıştırıyor bende. Hatta onu da yapmayı düşünmüştüm. Sonra dedim ki ya bir tehlif problemi falan olur mu acaba? Hani bu yarışmacılar der mi ki benim kişisel haklarıma da böyle bir şey oluyor falan diye. Böyle eş dost arasında konuşuyorum. Diyorum ki bak işte burada böyle ya diyor öyle mi falan bak diyorum. Bu temas biçimi, burada böyle bir oyun var ama bu böyle şöyle falan. Biraz böyle bakıyorum hayata. Bunları da böyle kaydetmek hoşuma gitti. Siz şimdi bunu hem podcast olarak Spotify'dan dinleyebileceksiniz. İsteyenler de YouTube'dan dinleyebilecek. Arkadaşlar böyle çok teşekkür ederim dinlediğiniz için. Aşağı yazarsınız yorumlara. Yani böyle öneri diziler, böyle üzerine konuşmak istediğimiz diziler. Ya da bu gazetel dizisinden hani şu sahne için ne diyorsun, bu sahne için ne diyorsun. Ben bu arada birinci sezonun daha son iki bölümünü izlemedim. Hatta ben şu an bunu kayıt ederken. Böyle bunun üzerinden konuşabiliriz. Bugün bu podcast'da ana konu şuydu. Küçük sohbetler, hayatın içindeki diyaloglar. Bunlara bizim ekmek su kadar ihtiyacımız var. Sıvazlanma diyor Erik Berne buna. Birbirimizi görmek. Görüldüğümüz, birisi bana nasılsın dediğinde bu sahte bir nasılsın bile olabilir. Benim nasıl olduğumla hiç ilgilenmiyor olabilir ama ben orada şunu görürüm. Samimi ya da sahte beni gördü, ben burada görüldüm, görüldüğümün farkındayım, ben varım. Ve bu bana iyi geliyor. Ve ben de ona bunu veriyorum. Bu al veri yapmak, bunu öğrenmek çok önemli. Ama diyorum ya şey, burada Baki karakteri sanki otizm spektrumundaki bir kişi gibi. Her şeyi gerçek anlamıyla algılıyor. Şakadan anlamıyor. İlişki kurmada yetersiz kalıyor. Bunu öğrenmediği için tabii ki. Yani sağlıklı bir çocukluk geçirmediğini tahmin edebiliriz. İkinci sezonda bu çocukluğuna dair ne göreceğiz bilmiyorum. Ama bunu bilmiyor. Ahmet Kural da burada bu karaktere inanılmaz güzel can vermiş. Ben zaten kendisini çok beğeniyorum. Kendisini lise yıllarından tanıdığım için de ekstra ona karşı bir sevgim var. Çok beyefendiydi o zaman da yine. Bence öyle. Yani yönetmeni yine ayrıca ve emeği geçen bu dizideki herkesi ayrıca tebrik ediyorum. Teşekkür ediyorum. Yeni podcastlerde, yeni kayıtlarda görüşmek üzere arkadaşlar. Kendinize iyi bakın. Allah'a emanet olun. Hoşça kalın.